Ana içeriğe atla

Kayıtlar

Kanayak

     Kanayak, Gamze Aslan’ı ilk defa okuduğum eser oldu. Kitap, Can Yayınları tarafından basılmış. Bu kitap ve içindeki hikayeler konusunda gerçekten kafam çok karışık. Sevdim mi, sevmedim mi? Ne hissettim? Çok ayırdına varamıyorum.       Yaşayan Kadınlar tarafından düzenlenen 'Kanayak & Toplumsal Cinsiyet İnşasında Kelimelerin Gücü Atölyesi' kapsamında bir hikayeyi konuşacaktık. Hikaye ise kitapta yer alan “O Bir Ağaçtır Ki Cehennemin Dibinde Çıkar” öyküsü idi. Her gün kullandığımız kelimeler aslında ne anlam ifade ediyor, insanlarda kadın ya da erkek nasıl bir etkiye sahip. Dil ve dildeki kelimeler aslında hayatımızdaki pek çok şeyin inşasında biz farkında olsak da olmasak da o kadar derin bir yere sahip ki. Bu nedenle kadın hareketleri (diğer hareketler de elbette) için, toplumsal cinsiyet ifadeleri, bu ifadelerin değişimi, dönüşümü önemli bir yere sahip. Bir insanın söylemek istediklerini direk ifade etmese bile kelimelerini dolandırdığı yoldan az çok anlamlandırabil

hepsi hikâye

       Hepsi Hikâye, Gaye Boralıoğlu’nun kaleminden okudum ikinci kitap. İlki Dünyadan Aşağı idi. Oradaki üslubunu beğendiğim için başka kitaplarıyla da tanışmayı istediğim bir yazar olmuştu. Bu kitapla ise onu okuduktan yıllar sonra Atlas Sahaf raflarında kendimi kaybetmişken rastladım. Daha doğrusu eski adıyla Atlas Sahaf, yeni adıyla ise Atlas İstanbul Kelepir Kitap, özellikle pandemi dönemiyle birlikte benim işten eve dönerken yaptığım bir kaçamak, bir nefes alma seansına dönüştü diyebilirim. Fiyatlarıyla okurları, kazandıklarıyla ise dükkandaki ve çevredeki kedileri mutlu eden bir yer. Zaten sık sık Instagram hesabımda da bahsediyorum. Eğer merak ederseniz şuradaki linkten bir göz atabilirsiniz; Atlas İstanbul Kelepir Kitap      Hepsi Hikâye kitabına dönecek olursam, içerisinde on bir hikaye bulunuyor. Hikayeler aynı karakterlerin çevresinde dönüyor. Yani bir hikayede tanıştığımız ve hikayesine ortak olduğumuz kahramanın hayatının farklı farklı olaylarına ortak oluyoruz. Kitaptaki

Metal

Metal, benim hayatımda çok özel bir yere koyduğum Murathan Mungan imzalı bir şiir kitabı. Şiir kitapları söz konusu olduğunda çok fazla söz söyleyemiyorum. Çünkü şiir, düzyazıya göre kanaatimce ucu daha açık, okuyucuya biraz daha alan tanıyan bir edebiyat türü. Çünkü birbiri ardına sıralanan kelimeler artık yazarın kaleminden çıkmış, okuyucunun hayal gücüne ve ne anlamak istediğine göre biraz farklı şekiller alabiliyor. Aynı şiirde biri hüzünlenirken, başka biri umut dolabilir. Bu nedenle eğer Murathan Mungan’ı ve onun şiirlerini seviyorsanız, Metal de okuma listenize girmeli diye düşünüyorum.  Mungan, düzyazı ve şiir dilinde farklı kalemlere sahip kanaatimce. Ben özellikle düzyazılarına daha fazla meylediyorum diyebilirim. Ama Yalnızlar Operası’nın da bende yerinin ayrı olduğunu söylemeden geçemeyeceğim. Metal, Metis Yayınları tarafından basılan ve Mungan’ın 1990-1994 yılları arasında yazdığı şiirlerden oluşuyor. Kitabın ilk baskısı da 1994 yılında yapılmış. Ek olarak şöyle bir not

Valizdeki Kedi

     Valizdeki Kedi, Göktuğ Canbaba tarafından yazılmış, Sedat Girgin tarafından resimlenmiş bir çocuk kitabı. Evinde miskin bir şekilde uyuklayıp, hayatını bu şekilde geçiren Kiki isimli bir kedinin birden kendisini Paris sokaklarını arşınlarken bulmasını anlatıyor. Sevgili Kikiciğimiz o miskin halinden kurtulup, Paris’te ne işlere bulaştırıyor patilerini.        Bir halı pisisi olan Kiki, bir anda kendini Paris sokaklarında kehanet pisisi olarak buluveriyor. Kedilerle fareler arasındaki savaşı bitirmeye çalışan Kiki, birden sorunlarını unutup Sanat Ağacı’nın hayatını kurtarmaya adıyor kendini. Sanat Ağacı üstte sanatçı kedilere, köklerinde ise farelere kendini yuva yapmış bir ağaç. Bir gün bu ağacı kesmek isteyen biri çıkıyor. Kediler fareleri, fareler ise kedileri suçluyor bu işte. Ama Kiki aslında onların ayrı olmadıklarını birlikte çalışarak ağaçlarını yani evlerini kurtarabileceklerine onları ikna etmeye çalışıyor. Kiki, kediler ve fareler birlik olarak Sanat Ağacı’nı yani evler

Damdaki Kedi

     Damdaki Kedi, bir süredir okuduğum çocuk kitapları arasında yüreğimi en sıcacık yapan diyebilirim. Hem işim gereği hem de açıkçası sevdiğim için çocuk kitapları okuyorum. Akademik metinler, koca koca romanlar ya da kısa da olsa beni derinden etkileyen öykülerin arasında arada bir çocuk kitaplarına sığındığım oluyor. Çocukken okumuş olduğum bazı kitapları yeniden okuyorum hatta. Şeker Portakal’ı, Oz Büyücüsü gibi. Ek olarak içinden kedi geçen bütün metinleri okuma takıntım da beni kedilerin başrolde olduğu farklı öykülere götürüyor. Çocuk kitaplarında da bu konuda oldukça fazla seçenek var. Hayallerimden biri olan kedilerle ilgili bir antoloji hazırlama arzumu da bu şekilde besliyorum. Bir de küçükken çok sevdiğim bir kitabım vardı, yıllarca Bursa’daki evimizdeydi ama sonra kaybolmuş. Kapağını ve hikayeyi yarım yamalak hatırlasam da adını bir türlü anımsayamıyorum. Belki bir gün bir sahaf tezgahında bulurum. Şimdiki ‘ben’ olmamda ve özellikle hayvanlara olan sevgi ve saygımda çok e

Yedi Kadın - 7 Kadın

     Yedi Kadın ya da kapaktaki ismiyle 7EDİ KADIN, yazar Lydie Salvayre’nin edebiyat tarihinde emekleriyle yer almış 7 farklı kadını, 7 farklı yazarı anlatıyor. Yazmaktan uzaklaştığı okumaya ise bir o kadar düşkünlüğünün artttığı bir dönemde filizleniyor bu kitabın da tohumları. Bu yedi kadın yazarın hayatlarına dair öğrendiği küçük ayrıntılar onu nasıl heyecanlandırdıysa bu bilgileri paylaşmak için de o kadar heyecanlanıp bizi bu kitapla bir yolculuğa çıkartıyor.       Peki, kim bu 7 kadın? ‘Sunmak için nasıl bir sıralama yapsam’ diye soruyor kendine Lydie Salvayre ve ‘dikkate alınır bir kıstas bile öne süremeden, tereddütsüz şu sıralamayı yapıyor’ önsözde, Emily Bronte, Djuna Barnes, Sylvia Plath, Colette, Marina Tsvetaeva, Virginia Woolf ve Ingeborg Bachmann.      Yedi Kadın, benim de kitapları vasıtasıyla tanıdığım(?), ismen bildiğim ya da bu kitap sayesinde tanımış olduğum dünya edebiyatında kült bir yere sahip, çoğu ölümünden sonra yapıtları alkışlanıp yere göğe sığdırılamay

Piyanoyla Orchestra’Sion’un büyülü buluşması

Notre Dame de Sion (NDS) Fransız Lisesi, Orchestra’Sion ve Türk piyanist Emre Şen’in katılımıyla 1 Ekim’de açılış konseriyle sezon açılışını gerçekleştirdi. Konzertmeister Nilay Sancar, Orçun Orçunsel’in şefliğini yaptığı gecede Orchestra’Sion, Mozart, Mendelssohn ve Beethoven’dan üç parça çaldı. NDS’nin başarılı orkestrası Orchestra’Sion ve Emre Şen konserde klasik müzik severlere unutulmaz bir gece yaşattı. Orkestra, konserin ilk bölümünde Avusturyalı besteci Amadeus Mozart tarafından 1786’da bestelenmiş olan ‘Figaro’nun Düğünü’nü eseri ile başlangıç yaptı. ‘ Piyanonun Şeytani Meleği’ İkinci bölümde İtalyan basınının “piyanonun şeytani meleği” diye tanımladığı, müzik çevrelerinde “Emre Chopin” lakabıyla anılan birçok ödül alan Emre Şen piyanoyla orkestraya eşlik etti. Şen ve Orchestra’Sion, Alman besteci Felix Mendelsshon’un 1831’de bestelediği Piyano Konçertosu No.1 op 25 sol minör eserinden Molto Allegro con fuoco, Andante, Presto – Molto Allegro e Vivace ile k