Ana içeriğe atla

Kayıtlar

İşte Deniz, Maria

Ferit Edgü’nün  İşte Deniz, Maria  adlı “Öyküler & Çok Kısa Öyküler” alt başlıklı kitabı. İstanbul trafiğini en katlanır hale getiren kurtarıcım oldu. Duran otobüsün ve akmayan trafiğin ortasında kısacık öykülerle beni alıp başka başka hayatlara sürükledi. Ferit Edgü’yü ve dilini tanımak istiyorsanız keyifli bir başlangıç olabilir bence. Onun yalın dili ve benim “olay”larım, gözümüzün gördüğü olaylar değil diyen, “gözlerimi kapadığımda olayları daha iyi görüyorum” diyerek kurduğu yapısı ile minimal öykülerini içeren bu kitap akıcı diliyle okuyanını sarıp sarmalıyor. Edgü’nün öykü anlayışının örnekleri yer alıyor. Minimal öykü, kısa hem de çok kısa, tüm fazlalıklarından arındırılmış, ayıklanmış “dil”in içindeki cevhere varmaya çalışan öyküler. Kitap, “Öyküler”, “Çok Kısa Öyküler” ve “İşte Deniz, Maria” adlı üç bölümden oluşuyor. Az sözle çok şey anlatıyor. Şöyle ki öykü anlayışına farklı bir bakış açısı getiren bu eser açıp açıp tekrar okunası kitaplardan. Kitaptan bir pasa

Yaşamak Denen Bu Zahmetli iş

Bu defa yazacağım yazı ne bir kitap hakkında ne de sergi üzerine, izlediğim bir oyundan bana kalanları paylaşacağım naçizane. Hanoch Levin’in yazdığı Nermin Saatçioğlu’nun çevirdiği Kerem Ayan tarafından yönetilen ‘Yaşamak Denen Bu Zahmetli İş’ adlı oyundu izlediğim.  Devlet tiyatrolarında sergilenen bu oyunu ne yazık ki son haftasında görebildim ben. Mayıs ayı programında yok ama belki önümüzdeki dönem tekrar yer verirler. Sahneyi üç karakter paylaşıyor. Evli Leviva ve Yona, komşuları Gunkel. (Leviva Ülkü Duru, Yona Musa Uzunlar, Gunkel İşdar Gökseven) Evliliklerinde sıkılmış Leviva ve Yona’nın, artık gecelerinin bir ritüeli haline gelmiş kavgalarına dâhil oluyor bu tek perdelik oyunda seyirciler. Birbirlerini, ilişkilerini kısacası hayatlarını sorgularken gece vakti kapılarına gelen Gunkel’e karşı birdenbire aynı safha geçiyorlar. İzlerken “evlilik”, “aidiyet”, “bağlılık”  gibi kavramları düşündürüp, sorgulatırken bir yandan da güldürmeyi başarıyor. Evlendikten sonra kadın ve

Abidin Dino: Kategorik Sınıflandırmanın Dışında Bir Sanatçı

Ressam, karikatürist, desinatör, illüstratör ve heykeltıraş… Türk sanatında önemli bir yer edinmiş Abidin Dino. Kaya Özsezgin tarafından hazırlanıp, Kaynak Yayınları’ndan Resmin Ustaları Dizisi başlığı altında çıkmış “Abidin Dino: Kategorik Sınıflamanın Dışında Bir Sanatçı” kitabından söz etmek istiyorum. Abidin Dino, Nazım Hikmet ile olan şu anekdotundan hatırlanır: “Sen mutluluğun resmini yapabilir misin Abidin?” Dino’nun kişisel ve sanat yaşamından kesitler taşıyor kitap. Doğumdan kişisel ve sanat hayatına, gönderildiği sürgünden, desenlere ve karikatüre odaklanışı… Çok yönlü Abidin Dino’nun hayatını merak eden, onu tanımak isteyenler için ince ama etkili bir kitap olduğunu düşünüyorum. Kitaba eklenen Dino’ya ait fotoğraflar ve çizimler bu biyografik kitaba renk katmış. Kitapta yer alan, Dino’nun resmin ne işe yaradığı sorusuna verdiği cevap özellikle çok hoşuma gitti: “Bunca çılgın bir ortamda, belki hiçbir işe yaramaz resim. Ama belki bir bayraktır resim. Bir beraberlik

Kırmızı Pazartesi

“Santiago Nasar, onu öldürecekleri gün, piskoposun geleceği gemiyi karşılamak için sabah saat 05.30’da kalkmıştı.” Bu cümle ile başlıyor Marquez’in etkileyici romanı. Cinayet romanları ile pek aram yoktur aslında fakat Marquez’in kurgusu ve dili ile keyifle okuduğum romanlar arasında yerini aldı. İşleneceği bütün kasaba tarafından bilinen fakat önüne geçilemeyen-geçilmeyen bir cinayet. Angela Vicario’nun Bayardo San Román ile düğünlerinin sabahında bir ‘namus’ cinayeti olarak Santiago Nasar’ın kurban oluşu. Pablo ve Pedro Vicario, kardeşlerinin kaybolan bekâretinin hesabını soracaklardır. Angela Vicario’nun olay hakkında hiçbir ayrıntıdan söz etmeden sadece isim vermesi olayı bir muamma halinde bırakır. Kitap bu olay çevresinde Marquez’in cinayetteki sır perdesini çözmeye çalışması etrafında gelişiyor. Victoria Guzmán, Clotilde Armenta, Cristo Bedoya ve daha birçok kişinin gözünden cinayet günü, cinayete dahil oluşları titizlikle anlatılıyor. Kitabın en dikkat çekici ayrıntısı ise

İstiridye Çocuğun Hüzünlü Ölümü

  Genellikle yaratıcı filmleriyle adını duyduğumuz yönetmen Tim Burton bu defa farklı tarzıyla yazdığı hikayeleriyle etkiliyor. Tim Burton kendine has diliyle toplumun yanlış değerlendirip dışladığı, acımasız dünyalarında sevgi arayan ve bir yerlere ait olmaya çalışan çocuklara yer veriyor. Kitabın içindeki illüstrasyonlar yine Tim Burton'un elinden. Kalemiyle yazarak hayat verdiği kahramanlarını birde kendi gözünden görmemizi sağlıyor. Bu sıra dışı hikayeleri okurken toplumların bu yönü hakkında da düşünmeye itiyor kitap. Yarattığı sıra dışı kahramanları aslında kendi dünyalarımızda bulmak bir o kadar trajikomik. Tim Burton'un bu yönünü keşfetmek bir o kadar keyif verici ve düşündürücüydü.  Keyifli okumalar...  Tim Burton - Om Yayınevi

Kedi Mektuplar

 Kitapçıda elime gelip gelip bir şekilde bıraktığım kitaplardan olmuştu. Sonra ekürimin hediye etmesiyle kavuştuk birbirimize. Zamanı varmış demek ki… Vakti geldi ve okudum. Çok büyük keyifle okudum hem de… Kitap ve kediler tutku olunca keyif katlanıyor elbette.  Çok doyurucu bir kitap. Sadece kediler anlatılıp geçilmiş değil içeriği sorgulamalarla çevrili. Oya Baydar’ın diliyle tanıştığım kitap oldu o yüzden farklı bir yeri var ben de. Diğer kitaplarını da okumak için bir heyecan tohumu ekti içime. Roman, 1993 Yunus Nadi Roman Ödülü’nü almış.  Nina, Gece, Yoldaş, Kısmet, Arthur… Kitabımızın kedi kahramanları kendileri.  Aralarında mektuplaşıyorlar. Hatta aralarından biri günlük tutuyor. İlk başlarda birbirlerinden haber almak için başlayan bu mektuplaşmalar bir süre sonra sahiplerinin sırlarının ne olduğunu öğrenme araştırmasına dönüşüyor.  Oya Baydar hayata, insana dair pek çok olguyu sorgulatıyor kedilerine. “Hem tok hem özgür olmak mümkün mü?” diyor kedilerimizden biri ö

Zeki Müren’li Bir Akşamüstü

 Rutin hayattan sıyrılıp nefes almaya kaçtım yine. Bu defa uzaklaşmadım şehirden. Hatta şehrin en işlek yerlerinden birinde zaman yolculuğuna çıktım. Eskilere, Zeki Müren’li yıllara gittim. Aslında iki defa ziyaret ettim sergiyi. Belki bir üçüncüsü bile olacak sergi kaldırılana kadar.  Yapı Kredi Kültür Merkezi’nde açılan “İşte Benim Zeki Müren” sergisi sayesinde en sevdiğim, dinlemeye doyamadığım sanatçılardan olan Zeki Müren’in yaşamını soludum bir parça. Sergide hayatından ve filmlerinden fotoğraflarla, kendi çizdiği desenlerle, hazırlanan ve duvarda yerini alan kısa kısa anekdotlarla, Müren kokteylinin tarifiyle sizi karşılayan keyifli bir sergiydi. Sergiyi gezerken inceden duyduğunuz şarkıları ise geziye ayrı bir tat katıyor tabi. Salonun bir bölümü Zeki Müren Sineması haline getirilmiş ve hazırlanan mini sinema salonunda gösterim yapılıyor. Tekrar gidebilirsem eğer bu defa mutlaka oturup izleyeceğim. Sergi 20 Aralık 2014 tarihine kadar izlenebilir. Sergide en sevdiğim anekdot