Okul kapanınca haliyle memleket yollarını tutuyorum ben de.
Ama bir yanım hep o âşık olduğum şehirde kalıyor. Kimi zaman alıp başımı kaçıp
gidesim geliyor kimi zaman ise 1 haftalık ayrılık uzun. Tabi ki içindeki
dostlarımın da payı büyük bu uzak kalamama durumda ama başlı başına İstanbul
bir özlem içimde. Yine had safhaya çıkmış böyle bir özlem anında kitaplıktan
çıkarıp okumaya koyuldum bu kitabı. Bir nebze olsun gider belki özlemim diye.
Mehmet Kısakürek de o eski güzelim İstanbul’u babasının
kitap aralarında duran çoğu hiç kitaplaşmamış derin yazılarını kitaplaştırarak
anmak ve ona olan özlemini dindirmek istemiş. Necip Fazıl Kısakürek’in
tarihlerini not düşerek yazdığı yazıları yer alıyor kitapta. İstanbul’da olan
biteni beğendiği beğenmediği ne varsa içini dökmüş Kısakürek yazılarında.
Şirketi Hayriye vapurlarından, o senelerde Heybeli’de çıkan orman yangınından
ve hatta İstanbul’da yaşanan bit faciasını kendi üslubu ile öyle güzel anlatmış
ki. Bazı konularda taban tabana zıt olduğum bu yazarın bu kitabında okurken
hoşlanmadığım görüşleri elbette vardı ama bazı konularda ona hak vermemek elde
değil. Özellikle o zamanlarda başlayan o güzelim, estetik zevk barındıran
yalıların yok edilip yerine kübik anlamsız beton yığınlarını yerleştirmelerine
olan hiddetini ben de anlayabiliyorum. Ne yazık ki yaşadığım küçük kasabada da
başlayan inşaat çılgınlığı ile ne bahçeli bir ev ne de eski sivil mimariye bir
örnek bırakılmadan her şey “modern”leşiyor.
Bunların yanı sıra Necip Fazıl’ın edebi dilini,
hissettiklerini anlamak, tanımak için bence okunmaya değer bir eser. Çam
ağaçlarının onun için ne demek olduğu, o yıllarda Heybeli’de yaşanan yangının,
çamların yanmasının onun da yüreğine nasıl kıvılcımlar düşürdüğüne şahitlik
edebiliyorsunuz.
Kitaba ismini veren şehre dair yazdıklarından bir alıntı
yapmak istiyorum çünkü beni oldukça etkiledi.
“İstanbul
Ben İstanbul’un kara sevdalısıyım.
Sevmek; ne kolay lâf bu böyle!..
-Filan şeyi seviyorum, falan şeyi sevmiyorum!
Diye, en ucuz, keyfi ve insiyakî hükümlerimizi, çok defa bu
lâfla ortaya atarız. Halbuki bana sorarsanız, sevgi kadar basit ve girift,
alelâde ve harikulâde, hiç ve her şey, hesabını vermediğimiz ve vermeye mecbur olduğumuz nesne yok bu
dünyada…
Ben İstanbul’un kara sevdalısıyım…
…”
Bir sevdalı anlar bir sevdalının halinden. Bahsettiği
karmaşık ruh halini yaşayıp tecrübe ediyor insan bu şehirde. Efsunlu mudur
bilinmez ama geleni kendi haresine alıyor. Ne bırakıyor onu ne de kimi zaman
kabul ediyor. Yersiz yurtsuz biçare kalıveriyorsunuz bazen. Ne ayrılabildiğiniz
ne kavuşabildiğiniz aşk gibi, ya da kara sevda gibi demeli. Özleminizle
kavrulup duruyorsunuz.
Keyifli okumalar…
Necip Fazıl Kısakürek
Derleyen: Mehmet Kısakürek
Büyük Doğu Yayınları
Yorumlar
Yorum Gönder