Ana içeriğe atla

Kayıtlar

Murat Kürüz'ün fırçasından 'Kedi Kadınların Hikayesi'

 Yaklaşık bir ay öncesinden serginin duyurusunu görmüştüm. Frida ve kucağındaki, sağındaki solundaki kedileri görünce ben de dikkat kesilmiştim haliyle. Ajandaya da hemen kaydettim ki günlerin karmaşası içinde boğulup kalmasın. 2 Eylül'de Gama Sanat Galeri'sinde Murat Kürüz'ün 'Kedi Kadınların Hikayesi' isimli altıncı sergisi açıldı. Sergi öncesinde Murat bey ile keyifli bir söyleşi gerçekleştirdik. Kafaları kedi vücutları insan bu eserlerde kullanılan renkler ve oluşturulan kompozisyonlar bakanın yüzünde gülümseme sağlıyor. Canlı renkler ve baktığınızda kendi içlerinde minik hikayecikleri görüyorsunuz. Eserlerin yaratıcısı Murat Kürüz'ün neşeli hep gülümseyen yüzü gibi aydınlıklar. Daha sonra serginin açılışında gelen misafirleri bir sürprizin beklediğini gördüm. Etkinliği düzenleyenlerden Elmas Dereci ve Şule Claire Altıntaş'ın yüzlerinin kediye dönüştüğünü gördüm. Serginin bir köşesinde makyöz Mehmet Dalakoğlu kadınları kediye dönüştürüy

Güneşin Sofrası'ndaydık

Oldukça garip, belirsiz bir dönemdeyiz bence. Yaşananlar garip geliyor, getirecekleri ise belirsiz. Hayatımın geçişleri, koşturmacaları derken yazılacak pek çok şey birikti aslında, bazıları güncelliğini kaybetti bazıları zihnimin derinliklerine gizlendi ben onları gün yüzüne çıkarana kadar. Ama tabi bir yerden yeniden başlamak lazım. O zaman güncel olan bir oyunla yine yeniden demek gerek. Sevdiğim adamla yıldızların altında Genco Erkal ve Tülay Günal ikilisinden Güneşin Sofrasında Nazım ile Brecht oyunun galasına katıldık. Güzel bir konak bahçesinde şarkılarla şiirlerle biraz nefes aldık. İtalyan bir mimara Osmanlı zamanında bir levanten tarafından yaptırılmış olan Mahmut Muhtar Paşa Konağı'nın bahçesinde ağustos ayı boyunca da devam edecek. Kurt Weill, Hanns Eisler, Zülfü Livaneli, Fazıl Say, Timur Selçuk, Cem Karaca, Edip Akbayram gibi ustalar ise eserleriyle sözlü-müzikli bir ziyafet çekiyorlar. Konağın pencerelerini bahçesini de aktif olarak kullandıkları müzikler

Eldivenler, Hikâyeler

Bu defa Murathan Mungan’ın dizelerinden değil satırlarından kopup geldim. Düz yazılarının benim için yeri apayrı oluyor. Yazdığı hikâyelerle romanlarla bazen kendimi o kadar özdeşleştiriyorum ki sanki beni hissetmiş oturup konuşmuşuz o yazmış gibi. Alıp kitabı elime seviyorum. Hem kitabı hem kendimi sever gibi. Kendimden parçaları sever gibi. Mungan’ın bu kitabında çeşitli hikâyelerini okuyorsunuz. Farklı farklı hayatlardan yaşananlara, hissedilenlere açılan bir pencere gibi satırları okudukça gözünüzden akıp gidiyor. Her hikâye de bir parça ben vardım. Kimi satırların altı çizildi. Kimisinde durup uzun uzun düşünüldü. Ve bir çırpıda keyifle okudum. Kapak tasarımı beni ayrıca mest etti. Özellikle son zamanlarda kitap kapağı diye gördüğüm facialardan sonra böylesi güzel hazırlanmış bir emek övgüye değer bence. Okuduğum bir kitabı yazacağım zaman o kitabı da yanıma alır arada sayfalarını açar altını çizdiğim sarılar arasında gider gelirim. Şimdi hayatımda yaşanan güzel bir değişimin

Deli Kızın Türküsü

Doğan Kardeş’in ‘Seçme Şiirler’ başlıklı seçkilerinden birkaç kitabı yazmıştım daha önce. Seriyi tamamlamak hedeflerim arasında. Bu defa yakın zamanda kaybettiğimiz Gülten Akın’ın ‘Deli Kızın Türküsü’nü okudum. Belki bir yâd etme olarak elim bu kitaba gitti. Ama iyi ki gitti okumadığım şiirlerini okuyup bir şairi ona ait şiirleri okuyarak anmış oldum. Şiir kitapları söz konusu olunca pek yazmak istemiyorum aslında. Şiirin yapısı gereği onu okuyanın kendi yaşam görüşü çerçevesinde, o kelimeleri bizzat kendisinin anlamlandırmasına bırakmak gerekiyor bence. Şiir eşittir duygu olduğu için sanırım olanca duygusallığım ile yaklaşıyorum bu kitaplara. Genel olarak konuşmak gerekirse beğendiğim seçkilerden oldu. Hazırlayan Raşit Çavaş’ın tercihlerinden görmüş olduk Gülten Akın’ı. Alıntılamak istediğim birçok şiiri var aslında ama sadece bir tanesi alacağım. Her ne kadar aralarından seçmek benim için zor olsa da. İşte bu da benim Gülten Akın seçkim: Varı Sevdası Olana İlahi Ben seni t

Sessiz

Simsiyah kâğıtlar üzerine basılmış olan siyah beyaz illüstrasyonlardan oluşan farklı bir kitap. Çeşitli başlıkların dizi şeklinde karelenmiş illüstrasyonlardan oluşan, Turgut Yüksel tarafından resimlenmiş sessiz bir kitap. Sessiz sedasız bir şekilde gözlerinizi gezdirdiğiniz bu resimler sizi düşünmeye itiyor. İsmini aldığı gibi kendince, kalemince çeşitli başlıkların temel ilkelerini bir risale haline getirmiş. Siyasi felsefenin temel ilkeleri, varoluşçuluğun temel ilkeleri, toplum düzeninin temel ilkeleri gibi… Aslında çok anlatılası bir kitap değil, açılıp izlenesi, üstünde düşünülesi bir eser. Okumak yok diyebiliriz. Bakmak ve görmek var… Bu kara kaplı, kara yapraklı farklı üsluplu kitap sizi alıp içine çekiyor. Benim de ilk defa kitabına rastladığım Turgut Yüksel’in bu eseri diğer eserleri için de içimde merak uyandırmadı değil. Keyifli okumalar… Sessiz: Temel İlkeler Risalesi Turgut Yüksel Ağaçkakan Yayınları

Yerdeniz Büyücüsü

Ursula K. Le Guin, genellikle Mülksüzler kitabıyla kalır hafızalarda henüz okumadım ama okumayı iple çektiğim kitaplarından birisi benim için de. Fantastik öykü ve romanları, birçok bilimkurgu eseri vermiş olan yazarın önce üçleme olarak daha sonra bir dördüncü kitap daha yazdığı serinin ilk kitabı Yerdeniz Büyücüsü. Kahramanımızın adı Çevik atmaca ama gerçek adı ise Ged. Kitabı elinize alıp başlayacağınız zaman girişinde sizi bir harita bekliyor. Bu Yerdeniz’in haritası. Adalardan oluşmuş olan ve kahramanımızın hem av hem de avcısı olduğu Gölge’nin peşinden, çeşitli badireler atlatacağı ve oradan oraya sürükleneceği adaların haritası. Kitapların ruhu olduğuna inanan insanlardanım ve zamanı geldiğinde beni bir şeyler çeker ve kitaplara giderim. Her kitap yeni bir başlangıç yeni bir heyecandır. Yeni bir atılımdır, ucu belirsiz. Vakti gelmiş ben de alıp okumaya başladım, Bursa’da başlayıp  Manisa’da devam edip Kayseri’de bitirdim kitabı. Ged adalar diyarında oradan oraya sürüklendi.

İstanbul'a Hasret

 Okul kapanınca haliyle memleket yollarını tutuyorum ben de. Ama bir yanım hep o âşık olduğum şehirde kalıyor. Kimi zaman alıp başımı kaçıp gidesim geliyor kimi zaman ise 1 haftalık ayrılık uzun. Tabi ki içindeki dostlarımın da payı büyük bu uzak kalamama durumda ama başlı başına İstanbul bir özlem içimde. Yine had safhaya çıkmış böyle bir özlem anında kitaplıktan çıkarıp okumaya koyuldum bu kitabı. Bir nebze olsun gider belki özlemim diye. Mehmet Kısakürek de o eski güzelim İstanbul’u babasının kitap aralarında duran çoğu hiç kitaplaşmamış derin yazılarını kitaplaştırarak anmak ve ona olan özlemini dindirmek istemiş. Necip Fazıl Kısakürek’in tarihlerini not düşerek yazdığı yazıları yer alıyor kitapta. İstanbul’da olan biteni beğendiği beğenmediği ne varsa içini dökmüş Kısakürek yazılarında. Şirketi Hayriye vapurlarından, o senelerde Heybeli’de çıkan orman yangınından ve hatta İstanbul’da yaşanan bit faciasını kendi üslubu ile öyle güzel anlatmış ki. Bazı konularda taban tabana